26 Aralık 2013 Perşembe

Platonik aşığınım ben!

     Hadi gel bizimki servis aşkı olsun! Platonik takıntıları olan biriyim. Gördüğüme bulaşığım tabi içten içeeeee. Lisede sınıfta da bu takıntılarım mevcuttu. O takıntılarımdan birinin sevgilisi olsa kıskançlıktan çatlardım. Kıza komplo teorileri geliştirirdim. Aynı şey gibi eski sevgili sendromu gibi. Sen hayatını yaşa, ama o kimseyle birlikte olmasın olmamalı olamazzz! Gene bizim serviste buldum mu bir takıntı ben. İçimden seranatlar mı dersin hayaller mi dersin ne ararsan mevcut.
  Geçen hafta servisçimiz bizim servisi tıka basa doldurmadan yola çıkmadığı için piyango bana vurdu bu defa. en önü şoför hariç üçledik. Ben kapıda oturuyorum. Dikkat! Kapı yanı değil, bildiğin kapıda oturuyorum. Yolda bir takım aksaklık olduğu için beni evin önüne kadar götürdüler. Bu sırada serviste şamata başladı tabi :

  • '' Sen fazla para mı verdin ne ettin kızzzzz''
  • ''Bizde isteriz olmuyo böyleeeee''
  • ''Amma ballısın kız sende hee''
Tabi o an gülümsemekle yetinmek zorunda kaldım o ayrı. Ulan ballı olsam kapıda mı otururum Allahım yaaaa! Kapıyla bütünleşmişim ne diyosun seeeeeenn kıııızaaaaaaaaaaammm! Dur! daha bitmedi. Geldik mi evin önüne. servis bayağı döküntü. Ben kapı kolunu bulamıyorum! Nerde lan şu lanet kol! Yok anacım ben becerip kapıyı açamadım. Bizim şoförde bayağı eserekli ( selektör ve sollama olmasaydı yaşayamayacak kadar tez canlı) Arkadan takıntıma sesleniyor.
  '' Olum inde kapıyı aç'' otomatik kapıyı açmış bile herif. tabi benimki indi açtı kapımı:
  '' Oooooo kapıyı da bize açtırıyo :):):):):D:D:D:D:D: ''
Bu laftan sonra serviste çığ gibi büyüyen kahkahalar bizim bekçiye kadar ulaştı tabi. Adam bana ne ayak len der gibi baktı. Ne yapacağımı bilemedim. Komik mi, değil mi? Rezil mi oldum, güzel bi anı mı yaşadım bilemedim ya la?

12 Aralık 2013 Perşembe

İnsan dediğin....

           İnsan dediğimiz varlık çok tuhaf. Aslında dillerinin dediğiyle davranışlarındaki tutarsızlığı gördükçe hayret etmemek mümkün değil. Zamanla bu tutarsızlığı normal karşılamamıza kızıyorum. Biz normal karşıladıkça onlarda bu hallerinden hiç utanmayıp daha da tepemize çıkmaya başlıyorlar. Hem kızıyorum hem bu tutarsızlıklara sinirleniyorum!! Bunu yapanı o anda duvardan duvara vursam, saçlarını tek tek yolsam gene hıncımı alamam. Bir laf vardır bilir misiniz : Keçinin sevmediği ot burnunda bitermiş. Benim durumum da aynen öyle yani. Hep beni mi bulur böyleleri? Okulda yurtta , evde kalanlar kendi aralarında baya kaynaştılar. Bizde servisçiler olarak az çok kaynaştık diyemem. Diğerlerinin kaynaşmasından çok daha fazla çıkar ilişkisi olduğu apaçık ortada. Bende biraz fazla arkadaşlık değerlerine düşkün olduğum için bu durum çok canımı sıkıyor. Zaten Afyonda da benim arkadaşlarım için olan bu fazla değer verme durumum yüzünden bunca üzülüp yıprandım. Ben kaşınıyorum galiba. Bana müstahak! Bu devirde babana bile güvenme lafı kol gezerken ben arkadaşta arkadaş diye vik viklersem olacağı budur.!
          ''Arkadaş dediğin tek olacak öz olacak harbi olacak!'' diyen zatı muhteremin ortamdaki herkesle samimi olup habire birilerinin yanına giderek ''Ayy canııımmm neredesin iki gündür yoktun?'' diyen bir karaktere sahip olmasını anlamıyorum. Birde bu tipler her türlü işini yanındakine yaptırır sonra işi bittiğinde çekip gider. Yalnız kaldığında ilk aradığı kişi sensindir. Böyle bir insanın arkadaşlığı ne kadar inandırıcı olabilir? Bunlar olduktan sonra sinirden çenemi tutamayacak hale geliyorum. Bütün sinirim çeneme vuruyor. Siz sinirlendiğinizde ne yapmak sizi rahatlatır?

15 Kasım 2013 Cuma

Saç spreyi mi dedin?

  Övünmek gibi olmasın ama saçlarımı çok seviyorum. İstediğim şekle sokabiliyorum ve spreymiş jöleymiş hiç bilmezdim. Ta ki kampüsün havasıyla karşılaşana kadar..! Saçlarımı dümdüz yapıp okula gidiyorum. İlk dersin sonunda özüne dalgalı haline dönüyor. Benim bunu farketmem biraz geç oldu. Sürekli aynaya bakan saç baş düzelten tiplerden olmadığım olamadığım için =/ Fark etmem şans eseri kütüphaneye giderken cam kapıdan geçerken kendimi görmemle oldu. Nazar mı değdi acaba diye düşünmedim değil.Ya nazar değdi  ya da kampüsün havasında bişey var. Tam çözemedim. Üniversite beni yeni yüzlerle tanıştırdığı kadar yeni saç ürünleriyle de tanıştırmaya başladı. Geçen saç köpüğü aldım. Elime sıkınca krem şanti gibi bişey olduğunu gördüm. 'Acaba su mu katıyoruz buna?, Ya saçımda beyaz beyaz durursa?...' gibi bir ton senaryo yazdım kafamda. Sonuçtan memnun kaldım :) Tek sorun akşam saçımı yıkamak zorunda olmak. Yıkamazsan sabah şerbet suyunda uyumuşun gibi bir hal alıyor saçlar.
  Bu arada Yaşım iyice kemale ermeden müzik kursuna gideyim istiyorum. Bu ay baya kenara para attım çok şükür. Öğrenci için çok zor olsa da başardım :) Başta niyetim gitar almaktı fakat sonra bana birden telefon hevesi geldi. Gerçi babamın sözü vardı okul kazan alıcam edicem diye ama bir faaliyet olmadığı için kolları sıvayayım dedim. Acayip çelişkideyim. Telefon için uzun süre para atamam kenara çünkü ben çok sabırlı biri değilim.'' Ay canım çikilete istiyoooo bi onu alayım nolcak kieee?'' diye paraya girer , para bozulduktan sonra da hiç mi hiç tutamam paramı. E bir de yeni çıkan kitaplar var. Bir süre kitao okumazsam içimde sıkıntı oluyo, bir boşluğa düşüyorum. OKUMAK KESİNLİKLE BİR İHTİYAÇ! derim. Bu kararsızlıkla bu kenara ayırdığım parayı da çar çur etmezsem iyidir. İnşallah artık.
  Hocamız Sınıfa ne kurslarına gittiğimizi sordu. Koca sınıfta o kadar az insan kurslara gitmiş. Üzüldüm doğrusu. Bu kadar boş okumaktan ne fayda gelir ki? Müzik, spor, dans....ve bir çok alanda kurslara gitmemiz lazım. Boş boş okumakla olmaz. Şimdi ordan ah kam kesme diyenler olabilir. Cevap veriyorum ben karate kursuna gidip baya kuşak kazanmışlığım ve folklor kursuna gidip gösteriye çıkmışlığım da var yani.
 Ara verdin mi bir daha yayılıp yatmaya öğle bir alışıyorsun ki anlatamam. Devamlı hareket ve sosyalleşen insanlardan olmak iyidir diye düşünüyorum. Aksini düşünen beri gelsin

11 Kasım 2013 Pazartesi

Ne çektim be?

    Bugün her pazartesi olduğu gibi ara servisle okula gidecektim. Ara servis biraz haddinden fazla bekletmesiyle meşhurdur bizim. Sabah kalktım biricik şoför abimi aradım. ''Abicim ben ara servisle gelicem Özdilekten biniyorum.'' diye hatırlatmamı da yaptım. O da ayarlamayı yapıp bana dönüş yaptı. ''12 de Özdilekte ol'' diye haber verdi sağ olsun. Daha ilerde oturan bir arkadaşım da aynı şekilde gelmek için aramış fakat ona normal otobüsle gelmesini söylemişler. Kızcağız da inat yapmış ara servisi binicem  diyerek otobüsle Özdilek'e geldi. Ben ne olur ne olmaz diye erken çıktım durağa bekliyorum, arkadaşımda geldi. Beraber beklemeye başladık. Bekle Allah bekle....... Saat 12.40 oldu hala ne gelen var ne giden. Bu serviste sağ olsun maximum 40 dakika beklettiği için 12.45 olunca aradım şoför abimi. O da ara servisteki şoförü aradı sonra bana döndü. ''Sizi unutmuş. otobüse binip gelin'' demesin mi? Bunu arkadaşıma çok yapıyorlardı. Otobüsçüler çok sorun yapıyormuş eşkıyalık yapıyorlarmış mışmış da mışmış. Bu sabahta kız durumu anlatıp oraya geliyorum dediğinde olaya çok takılmıştım zaten. Söylenip durmuştum. Söylenir misin al sana kapak der gibi ''sizi unutmuş'' kafamda yankılanmaya başladı. Telefonu kapatınca direk babamı fişekledim tabi ki.
    Üniversite kazan araba alacağım onu ,bunu şunu alacağım diyordu. ''Al kazandım nerede olum?'' diyorum. Bu defa da kıvrım kıvrım kıvırmaya başlıyor. ''Ben öyle dedim de okul kazandın bana mı kazandın? kim karlı çıktı bu işte he?'' diyerek delirtiyordu beni. Al babacım bu kapak senin! Güle güle kullanmanı temenni ederim. Bana araba alsan bunlar olmazdı. Neyse aradım babamı böyle böyle dedim. ''Bir de onlara güzel bir fırçala'' dedim. Tedbir olsun diye annemi aradım böyle böyle oldu sende fişekle babamı iyice fırçalasın bunları dedim. Ohhhh hafifledim.. O şoförün güzelce başı ağrısın dimi? hadi bana bu kazığı ilk kez attı ama arkadaşım kaç haftadır dersine giremedi geç kaldı. Bizim esas şoför oğlanda bunlar ne biçim iş yapıyor diye sitem ediyor. Garibim baya uzaktan benim işimi halletmek için telefonlar edip kendini yırttı adam. Allah razı olsun ondan. Bir tek onu sevdim şoför olarak. Birde bana feci halde dayı mı anımsatıyor onu sevmemde ki en büyük etken bu olsa gerek.
   Sonra otobüse bineceğiz ama durmuyor otobüs. El kol yapıyoruz yok. Bir ara çantamı atsam yada kitaplarımı mı fıydırsam diye düşünmedim değil yani. Neyse bir tanesi durdu. bindik. Terminalde in oradan kampüs arabası bekle bekle bekle... Derken bizim sınıftan bir kızı gördüm gittim ne yapıyorsun ne ediyorsun derken kız memleketinden gelmiş oradan direk okula geçecek. Biz konuşurken otobüs geldi bindik. Haldır haldır otobüsle çıktık kampüse apar topar attık kendimizi otobüsten aşağı. Arkadaşım 10 dakikalık yolunu bende 20 dakikalık yolumuzu ettik mi 1 saat 50 dakika. Çokta güzel bir eziyet şekliydi. Bu arada babam boş durmamış en yetkili tam yetkili full yetkili kişiyi bulmuş fırçalamış bir güzel. Derken benim ders 3 de başlayıp 5 gibi bitti. Sonraki dersim de iptal oldu mal gibi kaldım. 16.50 servisini kaçırdım bir daha ki ise 20.30 da. Bekle babam bekle. Allahtan 19.30 da servis varmış onunla geldim evime kadar bıraktılar. Daha önce hep yol kenarına kadar getirip indiriyorlardı. Bugün büyük bir bekleyişten ibaretti :/ Mutsuz bir gün mutsuz uykuyu getirir. İyi geceler..

13 Ekim 2013 Pazar

Yeni Ortam Yeni Dertler

     Kocaaaa yaz bitti, okul açıldı tabii. Üniversite demek yeni ortam yeni insanlar demek. Eee birde gececi olduğunuzda ilk günün ne kadar korkunç olabileceğini siz düşünün. İlk gün tamamen yalnızsın gece karanlığında ders bitmiş durağa gidiyorsun ortalıkta kimsecikler yok.Nasıl bir tırsmak nasıl hatimler indirmek. 5 dakikalık yolda kaç tur hatim yaptım kim bilir. Normalde o kadar ıssız değil tabii ki. İlk gün ders bittiği gibi yaldır yaldır durağa gitmeye kalkarsan tabii ki ıssız ve yalnız görürsün etrafı. Bir dur insanlar çıksın sokağa yayılsın hele dimi yani? Çömezlik tabirini hakkıyla taşıyacağımı kanıtlamış olduğum kesin.
   İlk hafta verildi mi kitap listesi? Ben bekliyorum lise ders kitapları kalınlığında kitaplar. O kitapları üçe beşe katlayacak kitapları verdiler elime. 'Lan noluyo?' demeye kalmadan hesabı ödeyip kitapçının önünde buldum kendimi ya la? Kitaplara baktıkça psikolojim bozuluyor, intihara meyilleniyorum... Bu kitapları okuması sınava çalışması ve bunları derslere getirip götürmesi de var. 2 hafta kitapları taşırken içime içime ağlamadım desem yalan olur. Yakında gayet kas yapmış bir hale bürüneceğim kesin .
   İlk hafta alan dersinin hocası öyle bir konuşma yaptı ki; ''Hayattan soğuduk niye üniversiteye geldik lan evde otursaymışız daha faydalı olurmuşuz, Allah belamızı verseymiş'' dedirtti. O hayal kırıklığıyla o gece zor geçti. Ertesi gün gelen hoca ise öyle bir konuşma yaptı ki öbür hocaya sayıp sövmeye başladık. Boşuna bizi hayattan soğuttu, moralimizi bozdu, intihara sevk etti.
   Gelelim derste not alamamaya. Hoca konuşma hızında söylüyor, tekrar eder misiniz dediğimizde aynı cümleyi kuramıyor. Bazende konuşurken cümlenin sonunda 'Umarım bunu not almışsınızdır' demiyor mu? Gel de çıldırma! Kafama koydum ses kayıt cihazı alıp dersleri ona kayıt edeceğim, akşam evde yavaş yavaş not alacağım. 3 hafta oldu şimdiden bıktım yani, sürekli birinden defter alıp eksiklerimi tamamlamaktan yahu. Acaba benimle aynı dertten muzdarip olan var mı diye merak ediyorum? Yani bir tek ben mi hızlı yazamıyorum? Tamam hızlı koşamam, güzel yazamam, her kelimeyi düzgün telaffuz edemem... yani daha fazla kusurum olmasa iyi olur. Bana da yazık , çok ezikleniyorum yaaah... :'(

30 Temmuz 2013 Salı

GEÇMEYEN ZAMAN MI OLURMUŞ?

   Sınav bitti, sonuçlar açıklandı, tercihler yapıldı ‘oh be rahatım artık!’ derken kötü haber geldi. Cenaze için apar topar köye geldik. Cenaze kaldırıldı gelenler gidenler gün geçtikçe azaldı. Kaldık biz bize. Cenazenin yanı sıra küçük mutluluklarımızda yok değil. Aileye yeni bebek geldi. O mis bebek kokusuna doyum olmuyor. Bebek uyurken bile dayanamayıp şap şup öpüyoruz. Çocuk gık dese kucağımıza alıyoruz. Herkes fırsat kolluyor bebeği kucaklamak mıncıklamak için. Evdeki hüznü aldı götürdü çok şükür.
      Bizde köye demir attık burada kalıyoruz bayadır. Kuzenciğim sağ olsun öyle güzel bakıyor ki bize. Yemek yemezsek boklu kürekle kovalamak için hazırda duruyor. Kuzenciğim baya güldürüyor bizi. Çatlağın teki olduğu için car car konuşup pata küte girişiyor bize. Bizde raporlu deli diye ses etmiyoruz. Beni de yaz diyip duruyordu bu yazıyı okuyunca gene boklu küreği alır eline. Abur cubur alıp getiriyor bize. Bol bol nam nam yapıyoruz. Kilo aldık heralde ki pantolonumu giymeye kalktığımda içine zor girdim. Biz burada sıkıldık diye alışverişe götürdü bizi tıpır tıpır gezdik çarşıda aldık cici bicilerimizi. Evde halama gösterdiğimde ‘ay yakası açıkmış yav’ diyerekten bakıp geçti. Burada yapacak hiç bişey olmadığı için sıkıntıdan çatlıyoruz. Uyu uyu şiştik otur otur sıkıldık. Burada geçmeyen zaman yapmışlar onu fark ettim. Yatıyorum geçmez gezerim geçmez…..

     Sıkıntıdan çatlarken birde tercih sonuçlarını açıklamasınlar mı? İstediğim yer tutmuş sevinçten ne yapacağımı şaşırdım. Boklu kürekle dans etmeye kadar götürdü bu sevinç beni. Bok kokusuna ayıldım diyebilirim. Babam gelip içine turp sıkana kadar.  Yok  o bölümü okuyupta diplomalı işsizler ordusuna mı katılacakmışım da mışım yani. O hep 4yıllık kazan sana şunu bunu onu alıcam derdi. İş ciddiye binince kıvırmak için çamura yatıyor da yemezler paşam. Yok öyle bir dünya ;) 

8 Haziran 2013 Cumartesi

Bu defa o olmasın!

        Gene içim içime sığmıyor... Heyecan falan değil. Sadece sıkıntıdan dolayı. Evin hiçbir köşesine sığamıyorum, hiçbir yerinde oturamıyorum. Üç kardeş olduğumuz ve evimizde ayrı oda imkanı olmadığı için (ayrıca odamız ufak olduğundan dolayı) 3lü ranzamız var. Tabi ki en büyük çocuk olarak tepelerde hüküm sürmek bana  kaldı. Başkasının yatağına oturmayı da pek sevmem. Çünkü kimse gelip benim yatağımı koltuk gibi kullansın istemem. İstemediğimi başkasına da yapamam. Odama gittiğimde taaaaaaaaa.....ranzanın tepesine tırmanman lazım. Gün içinde çok uykum olmadıkça tırmanmaya cesaret edemediğim bir dağ figüründe yatağım. Salonumuz öğlenden itibaren tüm güneş ışınlarını bünyesinde toplamak için ayrı bir çaba sarf ettiği için salonda da oturulmuyor. Balkona çıktığınız anda buharlaştığınız için tavsiye etmiyorum. Yani dicem o ki bugün ev bana dar geldi. Minyon biri olarak bunun avantajını hep kullandım fakat; bugün hiçbir yere sığamadım. Bedenim sığsa ruhum sığmadı. Heralde sınava az birazcık kaldığı için streslendim. Artık ÖSS'nin müdavimlerinden sayılırım. Yakında kadrolu falan olurum diye düşünmüyor değilim... 
       Son 20 gündür babanem hastanelerde. Ve ben ilk kez fark ettim ki sevdiğim yakınım olan birini kaybetmedim henüz. Hep başkalarının başına gelir böyle şeyler, bana ucu dokunmazdı.... Ölümün seninde kapını çalıcağını yada senden sevdiklerini koparıp alıcağını biliyorsun ama hiçbir zaman buna hazır olamıyorsun. İstesen de hazır olamazsın ki. Bende ölümün onu benden alıp götüreceğini hep biliyordum ama hep benim de düğünümü görür diye umuyordum. Ailede bekar 4 kuzen kaldık. Bizimde mutluluğumuzu görür diye umuyordum. Hiçbir şey umduğumuz gibi gitmiyor.
      Birde benim hep önemli sınavlarımın öncesinde aileden uzaktan çok uzaktan benim tanımadığım birilerinin vefatıyla çakıştı. İnsan ne kadar tanımasa da üzülüyor illa ki. Fakat asıl olay; tanımadığım aile büyüklerinin, uzantılarının salya sümük: 'Ahhhh! yavrummm!' diyerek benimle kucaklaşmaları. Sonuç itibariyle o kadar göz yaşı ve aşırı samimiyete maruz kalınca bir takım devreler 'ERROR!' veriyor haliyle. Her önemli sınavımdan önce bir ölüm yaşadığım için korkuyorum. 'Bu defa babanem mi?' diye kendimi yiyorum. Ölüme çare yok tabiki ama insan kolay hazmedemiyor sonuçta..

29 Nisan 2013 Pazartesi

Lise Yılları...

    Lisede en eğlendiğim zamanları yaşadım desem yalan olmaz. Lisede aklımız ermeye başlamıştı. Gene saftiriktik ama uyanık olduğumuzu sanıyorduk. Şimdi dönüp bakıyorum lisenin ilk yılında çekildiğim fotoğraflara ıyyyyy bu ne be diyorum. Saf Saf geziyormuşum ortalarda. Hangimiz değildik. Kimse iddia edemez ben mükemmel giyiniyordum, saçım başım harikaydı diye. Varsa söyleyin?
    Lisenin en güzel yanlarından biri ise çoğumuzun o yıllarda öğrendiği harika ötesi olan 'BOŞ DERS'le tanışmamızdı. İlkokulda sınıf öğretmeniniz sayesinde boş derse matematik koyan, yağmurlu havada beden dersini iptal edip fen bilgisi işleyen bizler için boş ders nimetti. Boş derste uzun eşşek oynayan, oynarken pantolonları yırtılan erkek öğrencilerin koştur koştur terziye gitmeleri, ses yaptığımız için idareden hoca gelirse diye kapıda ayrı camda ayrı gözcülük yapanlar..... Birde okulun en bela sınıfı, tüm hocaların yaka silktiği sınıf olur ya hani? İşte ben daima o sınıflardaydım. Hatta bizi düzeltme umuduyla 'bu dönem sizden şikayet duymim söz bowlinge götürücem sizi' diyen müdür yardımcılarımız olmadı değil. Tabi ki o bowlinge hiç gidemedik. Hatta bir edebiyat hocamız vardı. Sınıfa küsüp triplere girer camdan dışarıyı izler iki gözyaşı akıtır sonra kitaplarını kaptığı gibi müdür yardımcısına koşardı. Ağlayarak acıtasyon yapmaya çalıştığını biz biliyorduk da gel bunu müdür yardımcısına anlat. O yıl derslerin %90 nı hocanın kitaplarını kapıp koşmasıyla geçti. Daha sonra sınav da başka bir hocayı öyle bir çıldırttı ki bir arkadaşımız, hoca ayakkabısını çıkartıp çocuğu kovaladı sınafta. Bir hocanın okuldan ayrılmasına sebep olduk. Oldukça sabıkalıydık fakat bizi hötleyerek susturan hocalarımız da vardı. Hasan hocamız vardı çok kral adamdı. Bazı dersler hep birlikte lak lak ederdik ama iş ders işlemeye geldi mi gıkını çıkarıp kaynatmaya çalışanı yakardı.  Asıl mesele otoriteyle alakalı.
    Sınıfta bazı elemanları lakapları vardı. Affedersiniz ama birine sığır birine bazen fare derlerdi. onlarda gülüp geçerlerdi. Sınıfta ortalığı kızıştırıp kenara çekilen tipler vardır ya bizde de vardı. Hatta bunu tek fark eden yeni edebiyatçımız olmuştu ve bunun üzerine 'cirmi küçük cürmü büyük' lafını yapıştırdı çocuğa. O hocamızın özel lafları vardı. 'Görgülü kuşlar gördüğünü işler, görmedik kuşlar ne görsün ki ne işler? Gibi lafları vardı. Birde hoca bağırdığında öyle tiz notalara çıkardı ki kulaklarını tıkamak için can atarsın. Sonra yaşlı bir coğrafyacımız vardı. Kadın bağırdığında o tonton teyze gider yerine cehennem zebanisi gelirdi. Ama dersi onun gibi kimse anlatamazdı, çok bilgiliydi ve bunu güzel aktarıyordu. Eeee sonuçta yılların tecrübesi. Bazı öğrenciler bu hocamız için: ' Niye emekli olmuyor ki ay yazık bunun yarısı ceset kokuyor resmen' derlerdi.
    Ben çok eğlenceli 4 yıl geçirdim lise de peki siz?

22 Nisan 2013 Pazartesi

Sınav sen yok musun?

   Dönemin başlarında kursta herkes 'Ben hukuk istiyorum, ben PDR istiyorum.......' gibi yüksek dağlardan uçtu uçtu uçtu.. YGS geçti gitti herkesin hayal sınırları düştükçe düştü. Dönemin başında bu hayalleri duyunca 'Yapmayın etmeyin hukuk neyinize PDR neyinize uçmayın netlerimiz ortada' diyen arkadaşımız için artık gülme vakti geldi. Ben demiştim diyerek hukukçuların başına horozlanma vakti. Herkes çalışıp yaparım demekle yetindiği için sonuç bu. Yok çıkışta sinemaya gidelim, bowlinge gidelim, pes atalım diye diye hayal alt sınırı düşmesinde ne olsun.
   LYS için daha hırslı çalışma temposuna giren tabi ki yok. YGS'den sonra bir gevşeme yaşandı daha da toplanmak mümkün olmadı. Toplanıp inekleyenler var tabi ki ama bazı kesimler amaaaaaaann yea nolcak ki son 2 hafta oturup ezberlerim kafasında. O son 2 hafta geldiğinde hiç bir şey ezberlenemez. Çünkü çalışmamışlığın verdiği ıkıntıyla ve heyecanla hiç bir şey yapamaz. Yapmak ister çabalar ama yeterli olmaz. Daha sonra yeminler eder antlar içer bir daha asla böyle yapmıycam günü gününe çalışcam der. Tabi ki gece geç yatıp sabah erken kalktığında ettiğin yemin kadar geçicidir. 'Akşam kesinlikle erken yatcam' gibi.  Birde  benim bir türlü kabul edemediğim bir tür var. 'Ya kanka canım ders çalışmak istemiyo var mı böyle saçmalık çok kötüyüm çalışmam lazım' diyenler. Sanki çalışmak istememek anormalmiş gibi davranırlar. Yaz tatilinde dahi matematik test kitapları elinde gezerler. Ciddiyim böyle bir arkadaşım vardı kızı hayretler içersinde izlerdim. Bence asıl gariplik bir insanın her zaman ders çalışmaya açık olmasıdır (bazı istisnalardan dolayı her zaman dedim gaza gelip çalışmak istediğin nadir zamanlar tabi ki olabilir) Sınav zamanları okulda bir arkadaşım sınava 10 dk kala ağlardı. 'Hiç çalışamadım napcam ben? Sınıfta kalcam hüüüüüü...'  Bizde teselli ederdik. Sınava girip çıkardık bir süre sonra hoca sonuçları okurken hepimiz şok olurduk. O ağlayan kız var ya o kız sınavda çakardı 90. Çalışmamış hali 90 yapıyorsa çalışsa 1200 yapacak heralde. Çok sinir olurduk. Genellikle ağlar ve daima en yüksek notu alırdı inek. Artık alışınca kız bir köşede ağlardı o ağladıkça biz daha hırslı çalışırdık fakat sonuç hiç değişmezdi... Kabul edelim sınıfta uyuz olduğumuz bir inek öğrenci mutlaka olmuştur. Belki ağlak değildi gıcıktı ama daima uyuz olunan kişiydi?

17 Nisan 2013 Çarşamba

Hepimizin sorunları var!

     Sabah biniyorsun oturuyorsun. Tabi ki yanıma kimse oturmasın dersin ya da ay şu oturmasın, bu hiç olmasın... Sonra bir bakarsın otobüste tüm koltuklar dolmuştur bir tek senin yanın boş kalmıştır. Hiç oh kebap falan demiyorsun öyle olduğunda. 'Acaba niye yanıma oturmuyorlar bende mi bişey var? Garip mi görünüyorum yoksa tipim çok mu kayık? Ay aynaya bakmadan çıktım Allah kahretmeye beni. Tüüü Allah seni..' diye kendime yardırıyorum. Sonra yanıma şişman teyze yada kelli felli amcalar otuyor. Buna sevinir misin ağlar mısın bilemezsin. Nasıl bir hüzün çöküyor üstüme anlatamam. Var mı ben öyle düşünmem gayet rahat yolculuğumu yaparım diyen?
   Sonra o kafayla kendime çeki düzen verip okula varıyorum. Hoca nerde ödev dedi mi?  YANDIN. Ben otobüsteyken bu duruma bahane arayarak vaktimi değerlendirmeyi planlamıştım. Atalarımız doğru demiş evdeki hesap çarşıya uymuyor. O ara bir gözüm karardı ne dediğimi ben bile  farkında değilim. Evi sel bastı, trenin tekeri patladı, ödevimin üstüne kardeşim yemek döktü sonrada köpek yedi, evde yangın çıktı gibi klişeleri sıralarken buldum kendimi. Hoca da kızın devrelerini yaktım diye tırstı sanırım 'Tamam kızım anlıyorum su ister misin otur şöyle' dediğini hatırlıyorum. Hoca da korktu tabi beyin satılmıyor ki pert ettim bide üste çıkmayayım diye alttan aldıkça alıyor. Tabi ki böyle olmadı. 'Kızım iyi misin?' dedi sonrada tam bir klişeyle 'OTUR SIFIR' dedi. Sonrası malum öğretmenin ayaklarına kapanıp yarına kadar izin  verin diye ikna çabaları...
   O değil de hoca yarın kitaplarımızı kontrol edecekti. Ben kalbim kadar temiz bir kitap taktim edeceğim saygı değer hocama. Kalkıp kitabı çözmek varken ben burada yazıyorum o ayrı. Amannn şimdi kim kalkcakta kitabı bulcakta çözecek? Var mı ben üşenmem gayet hevesle çözerim tüm kitaplarımı diyen? Varsa bizden değildir. Hiç bir öğrenci ders çalışmayı sevmez, sevemez, sevmemeli... Söyleyeceklerim bu kadar :)